Hüzün ve korku hakim oldu bedenime, ruhuma. Bir an için
gelmişti mutluluk. Kapımı aralamıştı. Göz ucuyla baktı. Tebessüm etti. Ardından
karanlık saklandığı yerden çıktı ve mutluluğun açtığı kapı hızlıca kapandı. Karanlık
ele geçirdi, dünyamı. Yanımdan ayrılmamıştı. Oysa ben onu unutmuştum. Her şey küçük bir oyundan ibaretti. Mutluluğa bir kini
vardı, biliyordum. Korkuyordum. Oyun mu,
yoksa kaybetme korkusu mu? anlam veremedim. Soramadım. Yalnızlığın soğuk ve
puslu nefesi ruhumu ele geçirdi. Engel olmak istedim. Sessiz çığlıklarım ruhumu
incitti. Yaralandım, kanadım. Ruhum kanamaya başladı. Oysa ki istediğim sadece
mutluluktan ibaretti. Çok fazla bir şey istemedim. Masum ve temiz bir mutluluk…
bırakmak istemedi. Mutlu olmamı istemedi. Bırakamazdı beni. Karanlığın soğuk ve
puslu sokaklarında yok olmamı istedi. Korktum..
Kaçtım arkama bakmadan. Bir labirentin içine düşmüştüm. Bedenim
karanlığa teslim olmak istemedi. Onu aradım. Hiç durmadan, pes etmeden. Aradım,
durmadan dinlenmeden aradım. Karanlığın acımasızlığı ruhumu yaralamıştı. Titriyordu
bedenim. Engel olamadım. Gözlerim buğulandı. Nefes alamıyordum. Labirentin sonuna
gelmiştim. Buğulanmış gözlerimde onu gördüm. Karanlık, yok oluyordu, yavaşça. Gözlerimden
akan yaşları hissediyordum. Çağırıyordu. Olduğum yere çakılı vermiştim. Kalkamadım.
Göz yaşlarım yüzümü yakmaya başlamıştı. Son bir çırpınışla ellerimi ona
uzattım. Ellerimi tutabilsin diye. Son kez yalvardım. Yanına alsın diye…